DEĞERİ ARTAN BİR ÜLKE: KIBRIS

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti

 

Antik çağlardan beri medeniyetin süregeldiği Kıbrıs adası Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed (ASM)’in beşaretiyle Müslümanlar tarafından fethedileceği müjdesi verilmiş ve bir süre sonra da Arap orduları bu müjdeye müyesser olmuştur.

Zamanla Venediklilerin eline geçen ada Osmanlı hakimiyetine geçinceye kadar Doğu Akdeniz bölgesinin yağmacı korsanları tarafından sığınak yeri haline gelmiş. Afrika coğrafyasına kadar uzanan Osmanlı toprağı için bu durum sıkıcı bir hal alınca Doğu Akdeniz’in en değerli adasını almak zorunlu hale gelmiş. 1 Temmuz 1570 tarihinde başlayan savaş 13 ay gibi bir sürede adanın hakimiyeti Osmanlı Devleti’ne geçerek bugüne kadar olan sürecin başlangıcı olduğu biliniyor. Karaman’dan göç ettirilen Türkler adadaki Türk varlığının temelini atmıştır. Fakat Müslüman nüfus hiçbir zaman çoğunluğu elde edemediğinden Rum sakinlerin düşmanlığı da hiç bitmemiş.

93 Harbi yıllarında Osmanlı Devleti’nin düştüğü zor durum karşısında diplomasi gereği İngiltere ile iş birliğine gidilmiş ve buna karşılık ada İngiliz idaresine kiraya verilmiş. Kâğıt üzerinde Osmanlı hakimiyeti devam etmekle beraber Birleşik Krallık sömürgeleri arasına Kıbrıs adası da katılmış oldu.

I.Dünya savaşı yıllarında Osmanlı Devleti Alman İmparatorluğu ile birlikte hareket edince İngilizler adayı ilhak edip vali atadılar. 1923 yılında imzalanan Lozan antlaşması gereği Türkiye Cumhuriyeti bu durumu tanımış oldu.

1931 yılına gelindiğinde ise Rumlar Enosis ülküsü güderek ayaklandı. Bu durma İngilizler sert karşılık verdi. Rumlara ve Türklere ağır baskılar uygulamaya başladılar. 1943 yılında Kıbrıs Adası Türk Azınlığı Kurumu yani KATAK kuruldu. Direnişin bilinen ismi Fazıl Küçük bu kurumun faaliyetlerini yetersiz görmesi yüzünden 1944’te Kıbrıs Milli Türk Halk Partisini kurdu.

1955’te EOKA örgütü faaliyetine başladı. İlk başlarda İngiliz yönetimine karşı başlatılan eylemler 1958 yılından itibaren Kıbrıs Türk’ünü hedef almaya başladı.

1957 senesine gelindiğinde Türkiye Cumhuriyeti Londra’daki bir toplantı sebebiyle ilk defa resmi olarak konuya müdahil olmuş ve bu süreç sonrasında adada Türk Mukavemet Teşkilatının kurulmasına vesile olmuştur.

1958 Mac Millan planına göre Kıbrıs adası İngiliz Milletler Topluluğu içinde kalmakla birlikte Yunanistan ve Türkiye’nin de bağlarının olduğu kabul edildi.

1960 senesinde Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduğunda iki toplum arasındaki oran %70 Rum %30 Türk olarak belirlenmiştir. Fakat bu devletin ilk cumhurbaşkanı olan III. Makarios çoğunluğun Rumlarda olması nedeniyle anayasaya aykırı hareket etmeye başladı. Yeni düzenlemeler ile Türkleri pasivize etti. Yurt dışından aldıkları tepkilere rağmen geri adım atmayan Makarios iki toplum arasında gerginliğin artmasına neden oldu. 1963’te Kanlı Noel olaylarında yaşananlar Türk tarafının hükümetteki temsiliyetinin sonu oldu. Türklerin katledildiği olaylar sürdürüldü.

Hadiselerin ardında aslında adayı Yunanistan’a ilhak planı yatıyor olması sonradan ortaya çıktı. 1967’de olaylar tekrar alevlendi. Rumlar Türklere saldırıyor, katliamlar yaşanırken dünyadan cılız tepkiler duyuluyordu. Bu hengamede Yunanistan 15 bin askerini adaya çıkartıp bir oldu bitti yapmak istedi. Türkiye’nin tepkisi diplomatik olarak gecikmedi. Türk savaş uçakları Kıbrıs üzerinde uçmaya başladı. Ordu harekât için hazırlanınca Amerika’nın da arabuluculuğu sayesinde Yunanistan geri adım attı.

Rauf Denktaş ilk defa etkin olarak bu dönemde faaliyete geçti. Türkiye’den gizlice Kıbrıs’a geçti. Fakat Rumlar tarafından yakalanıp tutuklandı.  Türkiye ve ABD’nin itirazları sayesinde iade edildi.

1970’li yıllara gelindiğinde Yunanistan’da darbe hükümeti Kıbrıs’ta bir oldu bitti ile adayı kendi topraklarına katmayı planlıyorlardı. Yapılan ilk girişimle birlikte Türkiye’nin tepkisiyle karşılaştılar. Uzun zamandır müdahale hazırlığı yapan Türk Ordusu 20 Temmuz 1974 günü adaya harekât düzenledi. Ordumuzun kısa süredeki başarısı karşısında tutunamayan Rum birlikleri, dünyadan gelen tepkilerle birlikte kısa süreli ateşkes yapıldı. Fakat Rumlar akıllanmıyordu. Yunanlılar ateşkes hükümlerine uymayınca Dışişleri Bakanı Turan Güneş görüşme masasından parolayı verdi: “Ayşe tatile çıksın.” 13 Ağustos’ta tekrar ilerlemeye başlayan ordumuz adanın %37’sini ele geçirince diplomatik baskılar ve ambargoların sebebiyle durmak zorunda kaldık.

1976’da Kıbrıs Türk Federe Devleti kuruldu. Böylece adada yaşayan Türkler kendi oylarıyla bir yönetim sahibi olurken 15 Kasım 1083’te bağımsız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşa giden yolu da açmış oldu. Rahmetli Rauf Denktaş kuruluş bildirgesini okuduğunda dünya devletleri ve Birleşmiş Milletler, yaşanan katliama karşı gösterdikleri cılız tepkiye rağmen daha gür bir sesle bu durumu protesto ettiler.

2004 yılında Annan Planı diye bilinen halk oylamasında Türk tarafına verilen sözler yine tutulmadı. Taraflı davranan BM ve AB çözümsüzlük yönünde oy kullanan Rumları ödüllendirerek Avrupa Birliğine aldı.

Günümüzde ise Doğu Akdeniz bölgesinde keşfedilen hidrokarbon yatakları sebebiyle Kıbrıs adasını daha fazla değerli kılıyor. Bu coğrafyada güçlü olan bu servete sahip olur. Bu yüzden giderek güçlenen bir Türkiye’yi ne dost görünen düşmanlarımız ne de içeride sinsi planları olan hainlerimiz istemez.

Son olarak, KKTC devletini Türkiye’den başka bir ülke resmen tanımamaktadır. Fakat gelinen nokta bugün Gazze’de, Filistin’de, Bosna Hersek’te yaşanan mezalimin Kıbrıs’ta yaşanmıyor oluşunun tek sebebi tarihsel süreçte alınan tedbirler ve girişimler olduğunu gösteriyor. İki yüzlü dünya kamuoyu Müslüman halkın katliama uğramasını önemsemezken soyu tükenmekte olan bitki ve hayvan türlerine daha fazla önem vermektedir. Biz geçmişten gelen kültürel mirasımızla gelecekte kazanacağımız gücümüzle birlikte dosta güven düşmana korku vermeye devam ettireceğiz inşallah.

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir